Uğur Dalbeler: Bu Zorlu Dönemde Üzerimizdeki Yükler Kaldırılmalı 12/04/2019

Uğur Dalbeler: Bu Zorlu Dönemde Üzerimizdeki Yükler Kaldırılmalı

 

Çolakoğlu Metalurji CEO’su ve Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Uğur Dalbeler, 12 Nisan 2019 tarihinde Bloomberght’de Focus programında sektördeki ve çelik piyasalarındaki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

Sayın Dalbeler’in açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:

İhracat Master Planı’nda yer alan ihracat vurgusuna katılıyoruz. Geçen yıl 21 milyon ton çelik ihraç ettik ve 15 milyar dolar ile en büyük 4. ihracatçı sektör oldu.

 

2019 yılının ilk 2 ayında da miktar açısından % 16 ve değer açısından % 5 civarında bir ihracat artışını yakaladık. Program hedeflerinde belirtildiği şekilde önümüzdeki dönemde de ihracatımızı arttırmaya yönelik çalışmalarımızı arttırarak sürdüreceğiz.

 

Finansmana erişimde miktarlar ve teminat konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Yüksek miktarlarda ihracat yapan ve karnesi iyi olan ihracatçılarımızın teminat aranmaksızın fonlanabilmesini talep ediyoruz. Bu konuda bizim en büyük ihtiyacımız bu noktada ortaya çıkıyor…

 

Çelik sektörünün çok büyük finansman ihtiyacı olduğunu da söyleyemeyiz. 15 milyar dolarlık ihracatın içerisinde Eximbank destekleri çok sınırlı. Ancak fonlamanın artması, ihracat artışını da destekleyecektir.

 

Ticaret savaşları başladığında ilk kurşun çelik sektörüne isabet etti. Bu savaş dalga dalga diğer sektörlere de yayılıyor. ABD’nin Section 232 kapsamında aldığı koruyucu önlem, pek çok ülkede benzer ithalatı sınırlandırıcı önlemlerin alınmasına yol açtı.

 

2018 yılında, % 36’lık ihracat düşüşüne rağmen, ABD Türkiye’nin en büyük 4. ihraç pazarı konumundaydı. Önceki yıllarda ABD çelik ihracatımızda % 15 oranında paya, yıllık 3 milyon tona varan bir hacime sahipti. ABD’nin geçen yıl Türkiye menşeli ürünlere ilave gümrük vergisini % 25’ten haksız bir şekilde % 50’ye çıkartmasıyla ABD’ye ihracatımız durdu. Maalesef artık ABD ihraç pazarlarımız arasında yer alamıyor.

 

Alternatif pazarlar olarak, Afrika ve G. Amerika bölgelerine yönelmeye gayret ediyoruz. Ancak bu alternatif pazarlar, ABD ve AB pazarındaki kayıplarımızı absorbe edebilecek büyüklükte ve hacimde değil. AB de en büyük ihraç pazarımız konumundaydı. ABD ve AB’nin bize yaşatacağı kayıp yaklaşık 6 milyon ton, bu da toplam ihracatımızın yaklaşık % 30’una tekabül ediyor.

 

Uluslararası rekabette, özellikle bizim aktif olduğumuz alanda ve rekabet halinde olduğumuz ülkeleri gözetirsek, fiyat en önemli unsur haline geldi. Çünkü Çin, Rusya ve Ukrayna’daki çelik üreticilerinin avantajlarına sahip değiliz. Bu ülkelerde çelik sektörüne çeşitli devlet destekleri mevcut, enerji ve hammadde kaynakları açısından ciddi avantajlara sahipler. Çin’de çelik sektörünün 2/3’ünün devlet kontrolünde olması sebebiyle, Çinli üreticiler için finansman, kâr-zarar gibi kavramlar bizlerde olduğu kadar önemli değil ve kamu kontrolündeki bu üreticilerin yarattığı yoğun bir haksız rekabet sözkonusu. Bizde ise, DTÖ kuralları ve Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Anlaşması nedeniyle, bu anlamda elimiz kısıtlı. Ancak asıl sıkıntımız maliyet avantajının bu ülkeler lehine olması…

 

Rakiplerimizde maliyet avantajı varken, bizlerin üzerinde ilave yüklerin bulunması da bizleri rekabette zor durumda bırakıyor. Dünyada hiç olmayan bir uygulamaya tabiyiz. İthal ettiğimiz hammaddeye çevre katkı payı adı altında yıllık 250 milyon TL ilave ödeme yapıyoruz. Bunun yanında yenilenebilir enerjiyi destekleme adı altında tükettiğimiz enerjinin KWH başına bir ödeme yapıyoruz. Geçen sene KWh başına ortama 4-5 kuruş olan bu yük, Şubat ayında 11 kuruş seviyesine kadar çıktı. Mart ayı enerjimizi tükettik ancak bu ilave yükün bizlere ne kadar yansıyacağını henüz bilmiyoruz. Bu yük de, sektör üzerinde yıllık 900 milyon lira civarında ek maliyet getirecek.

 

Devletten destek alamıyoruz, böyle bir talebimiz de yok. Ancak dünyada rekabet ederken, üzerinizde ilave yüklerin olması da bizleri sınırlandırıyor. İş güvenliği, çevre gibi yükler de bu kuralların uygulanmadığı ülkelerdeki üreticilere karşı rekabet gücümüzü sınırlandırıyor.

 

Biz hep ticari anlaşmazlıkların hedefindeydik. Sadece kendimizi savunmak için her yıl avukatlık firmalarına milyonlarca dolar ödemeler yapıyoruz. Bugüne kadar da iyi savunduk. Ancak son dönemde politikanın da işin içerisine girmesiyle iş bir miktar kontrolden çıkmış görünüyor.

 

Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) imzalanmadan önce sektörel bazda etki analizi yapılması gerektiğini inanıyoruz. Önümüzdeki Japonya STA’sından, çelik sektörü olarak bir kazancımız sözkonusu değil. Bunu Kore ile yapılan STA’da yaşadık. STA Kore için Türkiye’ye tek yönlü bir çelik ticaret kanalını açmış oldu. G. Kore bizden çelik ithal etmiyor maalesef.

 

2019 yılının ilk 2 ayında Türkiye üretimi en çok daralan ülke oldu. Bu ihracattan çok iç piyasadaki daralmadan kaynaklandı.

 

Geçen yıl % 16 küçülen çelik tüketimi bu yılın ilk 2 ayında % 38 civarında daralmış durumda.

 

2019 yılı için, ihracatta ne yapabileceğimize odaklanmalıyız. ABD’nin Türkiye için uygulamakta olduğu % 25 ilave vergiyi kaldırarak, % 50’den diğer ülkeler ile aynı seviye olan % 25’e çekilmesinin, bizlere yeniden ABD pazarına ihracat şansı elde etmemiz açısından büyük bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu yönde somut gelişmelerin yaşanmasını bekliyoruz.  

 

Faiz ve kur seviyeleri, yurtiçindeki tüketimi birebir etkiliyor. Özellikle inşaat tarafında bu etki daha da belirgin. Dalgalı bir piyasada karar almak güçleşiyor. Bizler dünya çelik sektörüne paralel dolara endeksli faaliyet gösteriyoruz ama tüketicilerimiz bu dalgalanmalardan çok daha fazla etkileniyor, bu da doğrudan bizlere yansıyor…

 

Bu kadar engelin olduğu bir ortamda, bizlerin yeni yatırım kararları alması oldukça güç.