Türkiye Çeliği: Enerji, Hammadde ve SKDM Kıskacında İhracat Rotası 06/12/2025

Türkiye Çeliği: Enerji, Hammadde ve SKDM Kıskacında İhracat Rotası

 

Yasin Kanbur / Hangzhou CIEC Group - Ortadoğu Bölge Genel Müdürü

Türkiye çelik sektörü ihracat odaklı dönüşüm sürecinde enerji maliyetleri, hammadde rekabeti, SKDM (Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması) uyum yükümlülükleri ve finansman koşulları gibi kritik başlıklarla karşı karşıya olsa da orta vadede küresel düşük karbonlu çelik tedarik zincirinin güçlü ihracat merkezlerinden biri olarak konumunu pekiştirebilir.

Türkiye çelik sektörü, EAF (elektrik ark fırını) ağırlık­lı üretim yapısı, geniş hur­da tedarik zinciri ve coğrafi konu­mu sayesinde uzun yıllardır küre­sel çelik ticaretinde bölgesel bir merkez niteliği taşıyor. Buna kar­şın, küresel emtia akışının yeniden şekillendiği, enerji maliyetlerinin yüksek volatilite gösterdiği ve re­gülasyonların sertleştiği mevcut dönemde Türkiye’nin ihracat di­namikleri belirgin bir dönüşüm sürecinden geçiyor.

Türkiye’nin toplam ham çelik kapasitesi yakla­şık 55–60 milyon ton, fiilî üretimi ise son yıllarda 33–35 milyon ton bandında seyrediyor. Bu üretimin önemli bir bölümü doğrudan ya da dolaylı şekilde ihracatla bağlantı­lı olduğundan dış pazar koşulları sektörün genel yönünü belirleme­ye devam ediyor. EAF temelli üre­tim modeli, düşük karbon emisyon profili sayesinde ihracat pazarla­rında özellikle Avrupa odaklı yeni karbon düzenlemeleri açısından önemli bir rekabet avantajı sunu­yor.

Ancak enerji maliyetlerinde­ki dönemsel artışlar ton başına ni­hai maliyeti ortalama 25–40 dolar aralığında yukarı çekebildiği için, Türkiye’nin fiyat bazlı rekabet gü­cü zaman zaman baskılanıyor. Bu durum özellikle uzun ürün ihraca­tında, navlun avantajına rağmen fiyat dengeleme gerekliliği doğu­ruyor. Enerji fiyatlarındaki öngö­rülebilirliğin artması hâlinde Tür­kiye’nin çevik üretim yapısı ihra­cat pazarlarında yeniden avantaj yaratabilecek nitelikte.

 

Küresel hurda piyasasında rekabet sertleşiyor

Hammadde tarafında ise Tür­kiye’nin dünyanın en büyük hurda ithalatçısı konumunda olması, ül­keye yıllık yaklaşık 20–25 milyon ton seviyesinde hurda akışı sağlı­yor ve EAF üretiminin sürekliliği açısından kritik bir rol oynuyor. Ancak AB’nin hurdayı “stratejik hammadde” statüsüne alması ve EAF yatırımlarının farklı coğraf­yalarda artış göstermesi nedeniy­le küresel hurda piyasasında reka­bet giderek sertleşiyor. Bu da hur­da fiyatlarında dönemsel yüzde 10–15’lik dalgalanmalara yol aça­biliyor. Bu çerçevede Türk üreti­cileri, hammadde maliyetini op­timize etmek amacıyla hurda-bi­let-slab üçgeninde daha esnek bir tedarik stratejisi benimsemiş durumda. 2024’ün son çeyreği ile 2025’in ilk yarısında gözlenen bi­let ithalatındaki artış, bu esnek modelin sahaya yansıyan en belir­gin örneklerinden biri.

 

İhracat kanallarında ise gele­neksel pazarların yapısı belirgin biçimde değişiyor. ABD pazarının uyguladığı vergi bariyerleri nede­niyle Türk çeliğine kapalı olma­sı, Avrupa’nın ürün bazlı kotalar­la ithalatı kontrol altında tutması ve kota tartışmalarının sıklaşma­sı Türkiye’yi doğal olarak yeni bölgesel merkezlere yönlendiri­yor. Suudi Arabistan’ın büyük öl­çekli altyapı ve şehircilik projele­rinin bölgesel talebi yukarı çek­mesi, Mısır ve Cezayir’in hem yarı mamul hem nihai mamulde güçlü tüketim göstermesi, Fas ve Kuzey Afrika’nın istikrarlı inşaat döngü­sü ve Batı Afrika ile Latin Ameri­ka’nın artan çelik tüketim eğili­mi Türk ihracatında çok merkez­li bir stratejiyi zorunlu kılıyor. Bu çerçevede Türkiye’nin yaklaşık olarak yıllık 12–14 milyon ton se­viyesinde seyreden nihai ve yarı mamul çelik ihracatının coğrafi dağılımı son yıllarda belirgin şe­kilde çeşitlenmiş durumda.

SKDM (Sınırda Karbon Düzen­leme Mekanizması) süreci ise ih­racat odaklı üreticiler için hem teknik uyum hem de operasyonel disiplin açısından yeni bir çer­çeve oluşturuyor. MRV (Moni­toring-Reporting-Verification) süreçlerinin standardizasyonu, karbon ayak izi ölçümlerinin doğ­rulanabilir hale getirilmesi, proses verimliliği optimizasyonu ve ye­nilenebilir enerji kullanım oranla­rının artırılması ihracatçılar için kritik önem taşıyor. Bu alanlarda Türk üreticileri, dijital izleme alt­yapıları, proses verimliliği proje­leri ve enerji optimizasyon uygu­lamalarıyla önemli adımlar atmış durumda. Ancak SKDM’nin uzun vadeli gereklilikleri arasında yer alan düşük emisyonlu teknolo­jik dönüşüm—özellikle hidrojen uyumlu DRI yatırımları ve yüksek enerji verimli prosesler—büyük ölçekli finansman gerektirdiğin­den sektörün orta vadeli planla­masını doğrudan etkiliyor.

Uzun ürün segmentinde Tür­kiye, tarihsel olarak bölgesel pa­zarlarda güçlü bir tedarikçi ko­numunda olsa da fiyat rekabeti­nin yoğunlaştığı dönemde Asya ve Körfez menşeli ürünlerle kar­şı karşıya kalabiliyor. Buna karşın 2026’ya doğru enerji maliyetle­rindeki olası stabilizasyon, hurda arzının normalleşmesi ve Türki­ye’nin doğal lojistik üstünlüğünün yeniden öne çıkmasıyla ihracat­ta rekabetçi konumun güçlenme­si beklenebilir. Bölgesel talep pro­jeksiyonları özellikle Suudi Ara­bistan, Mısır, Fas ve Doğu Afrika ekseninde Türkiye menşeli ürün­lere yönelik ciddi bir hacim potan­siyeline işaret ediyor. Türkiye’nin “hızlı teslimat – çevik üretim – or­ta vadeli fiyatlama esnekliği” üç­lüsü, küresel fiyatların yakınsadı­ğı bir ortamda ihracat açısından stratejik bir avantaj oluşturuyor.

Sonuç olarak Türkiye çelik sek­törü ihracat odaklı dönüşüm sü­recinde enerji maliyetleri, ham­madde rekabeti, SKDM uyum yükümlülükleri ve finansman ko­şulları gibi kritik başlıklarla kar­şı karşıya olsa da lojistik konum, esnek EAF yapısı, güçlü hurda ekosistemi ve geniş bölgesel eri­şim ağı sayesinde önemli avantaj­lara sahip olmaya devam ediyor. Çok merkezli pazar stratejisi, tek­nik uyum süreçlerinin hızlandı­rılması ve hammadde esnekliği­nin korunması hâlinde Türkiye çeliği, orta vadede küresel düşük karbonlu çelik tedarik zincirinin güçlü ihracat merkezlerinden biri olarak konumunu pekiştirebilir.

Kaynak: Dünya Gazetesi / https://www.dunya.com/dunya-hashtag/turkiye-celigi-enerji-hammadde-ve-skdm-kiskacinda-ihracat-rotasi-haberi-806167